Öne Çıkan Yayın

Eğer...

Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü ve bunun sebebini senden bildikleri zaman sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybet...

27 Mayıs 2011 Cuma

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEK İÇİN SORUMLULUK ALMA

Toplam Kalite Yönetimi insan odaklı bir yönetim anlayışıdır. Müşteri ve çalışanların yanı sıra toplumda yaşayan diğer insanların memnuniyeti de göz önünde bulundurulmaktadır.

Şirketlerin diğer insanlar üzerindeki etkisi öncelikle çevresel faaliyetleri ile ilgilidir. Günümüzde ekonomik kalkınma ve çevre koruma arasında var olduğu savunulan çelişki, ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ kavramı ile birlikte yerini ortak bir hedefe bırakmıştır; bugünün gereksinimlerini karşılarken, gelecek nesilleri de kendi gereksinimlerini karşılayabilme olanaklarından yoksun bırakmamak. Bu ortak hedefe ulaşabilmenin yolu, üretirken çevreyi korumaktır. Bunu sağlamak için kuruluşların üretim yaparken ya da hizmet verirken aşağıdaki temel fonksiyonları yerine getirmeleri gerekmektedir:
• Çevreye yaptıkları etkilerin farkında olmaları
• Bu etkilerin sorumluluğunu üstlenmeleri
• Zararlı etkilerin azaltılması ya da bertaraf edilmesi

Kuruluşlardaki toplumsal sorumluluğun bir diğer göstergesi de çalışanlarının güvenliğine ve sağlığına verdiği önemdir. Kuruluşlarda meydana gelen iş kazaları, insana verdiği hasarların yanı sıra motivasyonsuzluk, güvensizlik gibi telafi edilmesi çok zor kayıplara sebep olmaktadır. Bu tür kayıpların önüne geçebilmek için kuruluşlar, iş sağlığı ve güvenliğini garanti altına alacak sistemler kurmak durumundadır.

EFQM Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı tarafından yönetim aracı olarak kullanılan mükemmellik modelinin 2010 yılında değişikliğe uğrayan yeni düzenlemesinde de “sürdürülebilir bir gelecek için sorumluluk alma” mükemmelliğin temel kavramları arasına dahil edilmiştir.

Mükemmelliğin temel kavramları herhangi bir kuruluşun sürdürülebilir mükemmelliğe erişebilmesi sürecinin temelinde yatan ilkelerdir. Vizyoner, esin veren ve bütünsel bir liderlikten yola çıkarak süreçlerle yönetim, çalışanlarla başarma, yenileşimi besleme, işbirlikleri oluşturma, sürdürülebilir bir gelecek için sorumluluk alma, dengeli sonuçlar gerçekleştirme ve müşteriler için değer yaratan bir sonuca odaklanılmaktadır.

Modelde mükemmeli arayan kuruluşların, toplumun beklentilerini ve yasal zorunlulukları aşan bir hizmet anlayışı içerisinde bulunmaları vurgulanmaktadır. EFQM 2010 kitapçığında sürdürülebilir bir gelecek için sorumluluk alma kavramı aşağıdaki şekilde tariflenmiştir.


Mükemmel kuruluşların kültürlerinin özünü etik anlayış, açıkça tanımlanmış değerler ve kurumsal davranışa ilişkin yüksek standartlar oluşturur. Bunlar; kuruluşların ekonomik, toplumsal ve doğal çevre açısından sürdürülebilirliğini sağlar.

• Vizyon, değerler, etik kurallar ve kurumsal davranışlarının esasını oluşturan bir temel amaç tanımlayarak ve duyurarak kuruluşun geleceğini sağlamlaştırırlar.
• Temel kurumsal yetkinliklerin ve toplumla nasıl yararlı ilişkiler kurulabileceğinin bilincindedir.
• Ekonomik, toplumsal ve doğal çevre açısından sürdürülebilirliği, zaman zaman karşılaşılabilecek çelişkileri dengelemekte bir dayanak noktası olarak görürler.
• Faaliyetlerinin, ürün yaşam çevrimlerinin ve hizmetlerinin kamu sağlığına, güvenliğe ve çevreye etkilerini dikkate aldığını gösterir.
• Çalışanları için güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı sağlar.
• Çalışanlarının bütünsellik ve en yüksek etik standartlar çerçevesinde davranmasını sağlar.
• Çalışanlarını ve diğer paydaşlarını topluma katkı faaliyetlerine katılmaları yönünde cesaretlendirir.
• Paydaşlarına ve topluma karşı şeffaftır, hesap verebilir ve yasal gerekliliklere uyumun ötesine geçme arzusunu etkili biçimde destekler.
• Kısa vadeli kazançlar yerine, uygun yerlerde, uzun vadeli gereksinimleri karşılamak üzere kaynak ayırır ve rekabet gücünü sürdürür.


Mükemmel kuruluş tanımındaki bu değişim ile başarı sürdürülebilirlik ile bütünleşti. Sürdürülebilir başarı. Sürdürülebilir başarının ortak noktalarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;
• Etik kurallara uyan, kurumsal davranışları dengeli bir kuruluş olmak
• Toplumsal değerlerin ve sosyal çevrenin standartlarının yükseltilmesine katkı sağlamak
• Çevreye duyarlılık, geri dönüşüme önem verme, yenilenebilir kaynak kullanımını desteklemek,
• Paydaşlar ile bütünselleştirilmiş bir çevre politikası uygulamak,
• Yenilikçi ortamların gelişmesine olanak veren paylaşımcı bir yönetim anlayışı uygulamak
Yönetim uygulamalarını sürdürülebilir kılmak için; uygun bir kurum kültürü oluşturmak, kuruma özgün, ancak gezegenimizi de gözeten değerler oluşturmak gerekmektedir.

Mayıs 2011,
Bu yazı Cüno İletişim Dergisi Haziran sayısında yayınlanmıştır.

DİKTİĞİN FİDANIN KÖK TUTUP TUTMADIĞINI GÖRMEK İÇİN HER GÜN YERİNDEN SÖKERSEN HİÇBİR ZAMAN KÖK TUTAMAZLAR!!

11 Mayıs 2011 Çarşamba

BİN AYNALI DAĞ

Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede 'Bin aynalı dağ' denilen bir dağ vardı. Bu Dağın zirvesine gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti.
Herkes zaman zaman bin aynalı dağa çıkıp, ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi.
Bir gün, bu ülkede yasayan küçük mutlu bir köpek, bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın eteğine ulaştı ve sora da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu, ama yeni şeyler göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu. Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu.

Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara. Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı. Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu.
Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor, yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu. Nihayet gün karadı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı. dağdan inerken kendi kendisine; "Burası harika bir yer! Buraya sık sık geleceğim" diye düşünüyordu. Bu arada, aynalı Dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat daha arttı...

Ayni ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı.

Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu. O da o dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine kadar gelip de yukarıya baktığında, şikâyete başlamıştı bile.
Sızlana sızlana dağın tepesine kadar çıktı. Yorgunluk ve kızgınlığa şimdi bir de korku eklenmişti.

Doğru ya, bu dağın tepesinde kendisini kim bilir hangi hırsızlar, haydutlar bekliyordu! Aynaların olduğu alana yaklaşırken, her an bir düşmanla karsılaşacakmış gibi başını öne eğmişti. Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerinde inanamadı. Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti.
Güya onlardan korkmadığını onlara göstermek için hırlamaya, dişlerini göstermeye başladı. Aynı anda korkunç görünümlü bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını bilemedi ve dağdan kaçarak inerken kendi kendine;
"Burası korkunç bir yer! Buraya bir daha asla gelmeyeceğim." diyordu.

Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken, aynalı dağ hakkında bilgi veren levhayı ve üzerindeki yazıları görmemişti bile. Levhada şöyle yazıyordu:

"Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde; hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır.

3 Mayıs 2011 Salı

İstanbul Hatırası


İstanbul Hatırası’nda bir martının kanadında, bir dalganın kıvrımında İstanbul’da yaşanmış kırık bir aşk hikâyesi anlatılıyor. Mekân İstanbul, zaman yüzyıl, aşk her yerde… Meddah hikâyesini anlatmaya başladığında artık sadece söz vardır. Söz Ali Amca’nın hikâyesine dönüşür. Zamanın imbiğinden süzülür. Gözlerimizin önüne serilir. 20. yüzyılın başlarında İstanbul’dayızdır artık. Yüzyılın başlangıç telaşı, dönüşümün eşiğinde bir imparatorluk, savaşlar, acılar, neşeler… Hepsi iç içe geçiyor. Yürekler heyecanla çarpıyor, heyecanlar Direklerarası’nda alkışlara karışıyor...

Tek kelimeyle mükemmel bir oyun..En yakın zamanda tekrar izleyeceğim..