Öne Çıkan Yayın

Eğer...

Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü ve bunun sebebini senden bildikleri zaman sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybet...

22 Temmuz 2011 Cuma

FIRTINALI DÖNEMLERDE YÖNETİM




Günümüz dünyasında artık her sabah, bir başka değişiklik, gelişme ya da yenilikle uyanıyoruz. Ofise gelip e-postalarımızı kontrol ettiğimizde bile, dünkü söylemden farklı haberlerle karşılaşmak artık pek şaşırtıcı bir durum değil. İş dünyası artık bir rutin haline gelmeye başlayan “fırtınalı döneme” alışmaya çalışıyor. Böyle bir hareketlilik içinde kaybolmak, savrulmak istemeyenler, yönetimin ve doğru liderliğin artık çok daha kritik bir öneme sahip olduğunu çok iyi biliyor.


Peter Drucker, yıllar önce kaleme aldığı “Fırtınalı Dönemlerde Yönetim” adlı kitabında sanki içinde bulunduğumuz günleri anlatan yönetim yaklaşımlarını ele alıyor:

“… Ayakta kalabilmek, darbelere karşı koymak için, kurumun kapasitesi, yapısal gücü ve dayanıklılığı konusunda gerekli önlemleri almak; ani değişimlere uyum sağlamak ve yeni fırsatlardan yararlanmak gerekir. Bunu yapabilmek için ise öncelikle yeni gerçeklerle yüz yüze gelmek gerekiyor. Yalnızca yakın ve uzak geçmişin değerleri ile düşünmek yetmiyor, bugünün gerçeklerinde dünya neye benziyor? sorusunun yanıtlarını da aramak gerekiyor…”

Bunun için de öncelikle, kendimize ve şirketimize bakmalıyız. Drucker bu noktaya şu değerlendirmeyi de ekliyor: “Fırtınalı dönemler, tehlikeli dönemlerdir. Ancak en büyük tehlike, gerçeği kabul etmeme eğilimidir.”

Gerçeği kabul etmek ve gerektirdiği gibi davranmak konusunda Drucker’ın üzerinde durduğu önemli nokta ise şu: “Dikkatli ol.” Bu yarın için stratejilerin hazırlanmasını gerektirir. Bu stratejiler, en büyük şansların nerede doğacağını ve hangi niteliklere sahip olacağını tahmin eden; bir şirkete yeni gerçeklerden yararlanma ve fırtınayı fırsata çevirme olanağı tanıyan stratejilerdir.

Fırtınalı dönem, yeni gerçekleri anlayabilen, kabul edebilen ve kullanabilen insanlar için büyük fırsatlardan biridir. Hepsinden önemlisi bu tür bir dönem, liderlik için bir fırsattır.”

Evet, yöneticilerin bir bölümü, bugün artık eskisinden çok farklı bir ortamda olduğumuzun farkında. Ancak onlar da dünden farklı çözümler üretmek gerekirken bunu nasıl yapacakları konusunda tereddütler yaşayabiliyor. Drucker bu noktada radikal bir çıkış yapıyor ve “Dünü unutun” diyor: “Pek az şirket dünü bir kenara bırakmaya razıdır. Bunun sonucunda pek az şirket yarın için kaynak hazırlar. Fırtınalı dönemlerde bir şirket, hem ani sert darbelerin önüne geçebilmeli hem de beklenmeyen fırsatlardan yararlanabilmelidir. Her ikisi için de, verimsiz geçmişi bir kenara bırakmak en önemli şarttır.”

Peki, dünü unuttuk ve kendimizi, şirketimizi yarına hazırlayacağız. Öncelikle verimliliği arttırmakla işe başlıyoruz. Ne yapacağız? “Verimlilik için dört kilit kaynak sürekli, sistemli ve dikkatli bir şekilde yönetilmelidir. Sermaye, fiziksel kaynaklar, zaman ve bilgi. Bu kaynakların her biri, ayrı ve farklı yönetilmek zorundadır. Fırtınalı dönemlerde şirketler; kaynaklarının dağıtımını kontrol etmelidir. Sonuçların nerede toplanabileceğini düşünmelidir. Organizasyonun sahip olduğu ve belirli performans ve verimlilik sergileyen kaynaklar, özellikle insan kaynakları, iyi yönetilmelidir. Bu da organize, sürekli ve disiplinli çalışmayı gerektirir. Daha yüksek verimliliğe ulaşmak için hiçbir sır yoktur. Yalnızca ısrarlı, sıkı, düzenli bir çalışmaya ve taahhüde ihtiyaç vardır.

Bütün bunlar elbette günlük bireysel kararlarla değil, bir plan ve strateji çerçevesinde yapıldığında beklenen başarıya ulaşacaktır. Bu noktada, fırtınalı dönemlerde yönetimi ifade eden bir hikaye paylaşalım:

Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vazgeçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.

Nihayet bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp ´çiftlik işlerinden anlar mısın?´ diye sormadan edemedi çiftlik sahibi. ´Sayılır´ dedi adam, ´fırtına çıktığında uyuyabilirim´. Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar:

Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: ´Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.´ Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: ´Boş verin efendim, gidin yatın.´ Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.
Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: ´Fırtına çıktığında uyuyabilirim.´

Serap Turan
Haziran 2009

13 Temmuz 2011 Çarşamba

KURUMSAL YÖNETİŞİM

Şirketler, öncelikle kendi ortaklarına, sonra çalışanlarına ve ilişkide bulundukları diğer çevrelere (müşterilerine, tedarikçilerine, vb) özetle tüm paydaşlarına karşı sorumludur. Kurumsal yönetişim anlayışı ile şirketler, kendi sorumluluklarının bilincinde verimliliklerini artırarak, hisselerinin değerini artırabilir ve bu süreçte ilişkide bulundukları tüm kişi ve kuruluşlarla olan ilişkilerini yasalara ve etik değerlere uygun yürütülebilirler.

Kuramsal yönetişimin amacı, kar dürtüsü nedeniyle oluşabilen, şirkete ve topluma zarar verebilecek sapmaları denetim altında tutmaktır denilebilir. Kurumsal yönetişim; kurumların, ülkenin ticari hayatını daha sağlıklı ve kalıcı bir şekilde geleceğe taşıması açısından büyük bir önem taşımaktadır. Son yıllarda küresel düzeyde yaşanan ekonomik krizler “Kurumsal Yönetişim” kavramına dikkatleri çekmeye başlamıştır. Zira küreselleşme nedeniyle bir ülkede veya büyük bir şirkette meydana gelen krizin etkisi yerel boyutları aşmakta, tüm dünyayı etkileyebilmektedir.

Yönetişim dilimize yeni yeni yerleşen bir kavram. Türk Dil Kurumuna göre yönetişim; resmi ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik ve politik otoritenin ortak kullanımıdır. Tanımda özellikle, yetkinin tek başına kullanımının yaratacağı olası sakıncaları azaltmak adına, “katılımcı anlayışla” hareket ederek yetki kullanımının üzerinde durulmaktadır. EFQM mükemmellik modelinde ise kurumsal yönetişim; bir kuruluşun yasal, finansal ve etik gereklilikleri yerine getirmesi için tanımlanmış yetki ve denetim çerçevesi olarak tanımlamaktadır.

Yeni “yönetim” anlayışı, yönetenlerle yönetilenler arasındaki “karşılıklı etkileşim” anlamını içerdiğinden, Türkçede yerini “yönetişim” olarak bulmaktadır. “Yönetişim” kavramı, bir tarafın diğer tarafı yönettiği bir ilişkiden, karşılıklı etkileşimlerin öne çıktığı bir ilişkiler bütününe doğru dönüşümü ifade etmektedir. Böylece yönetişim; kurumların faaliyetlerini yönetmek amacıyla kullandıkları yönetsel iradeyi oluşturmaktadır.

Kurumsal yönetişim tüm kuralların iyi tanımlandığı, kurumsal verimliliğin artırılmasına yönelik bir anlayıştır. Temelde dört ana prensip üzerine kuruludur:
• Açıklık
• Şeffaflık
• Adillik
• Hesap verebilirlik

Kurumsal yönetişimdeki en önemli başarı faktörü tartışmasız insandır. Bir işin prosedürünü hazırlarsınız, sistemini kurarsınız ama bunu uygulayacak olan insandır. İnsanların kafasında “Ben bunu nasıl yapar da kendime uygun hale getiririm?” gibi düşünceler oluşmaya başladıkça sistem de bozuluyor.
Yönetişim anlayışını daha somut olarak anlamak için önemsenen davranış örneklerinin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
• Kurumsal çıkarları kişisel çıkarlardan üstün tutan bir davranış biçimi teşvik edilmelidir.
• Hukuka ve etik kurallara uyum sağlanmalıdır.
• Yöneticilerin yetkin ve etkili olması sağlanmalı ve başarı ödüllendirilmelidir.
• Şirket kurum dışı bilgi kaynaklarına ve gelişmelere karşı açık olmalıdır.
• Şirketin değerini etkileyecek gelişmeler zamanında değerlendirilmelidir.
• Şirketin geleceğine ilişkin risk ve fırsatlar düzenli olarak değerlendirilmelidir.
• Yönetim yapılarında şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcı yönetim tarzı, etkinlik ve verimlilik yaşama geçirilmelidir.
• Şirketin misyonu, ilke ve değerleri belirlenmelidir. Görev ve sorumlulukları belirlenmeli, uygun yönetim kadrolarını ve mekanizmaları planlanmalıdır.
• Şirketin günlük ve stratejik yönetiminin, misyon ve ilkelere uygun olarak yürütülmesi, kontrol ve değerleme ile ilgili mekanizmalar kurulmalıdır.
• Toplumsal projelere kaynak ayrılarak, yöneticilerinin ve çalışanlarının zamanlarının belirli bir bölümünü bu projelere ayırmaları teşvik edilmelidir.
• Şirket yönetiminde paydaşlar arasındaki dengeyi sağlayan ve onları yeteri kadar bilgilendiren bir yapı oluşturulmalıdır.

Katılımcı bir anlayışla, paylaşarak, anlaşarak ve uzlaşarak yönetilen şirketler, mutlaka daha çevik olacaklar ve daha büyük başarılara ulaşacaklardır.

16.06.2011


Bu yazı Cüno İletişim Dergisi Temmuz sayısında yayınlanmıştır.

How to Use Your Super Power for Good - Peter Bregman - Harvard Business Review

We can make people feel good or bad by as simple a thing as a gesture, an expression, a word, or a tone of voice.

How to Use Your Super Power for Good - Peter Bregman - Harvard Business Review