Bir derviş, sevginin tek başına bir anlam ifade etmediği, sadece kendini
düşünmenin, paylaşmamanın yetmediği hususunda ders vermek üzere evine yemeğe
misafir davet eder.
Sofra kurulur en kıymetli tabaklar, en güzel, en leziz yemekler gelir. Daha
insanlar sofraya oturmadan sofranın güzelliği karşısında hayran kalırlar ve
yemeklerin nefis kokuları karşısında daha da acıkırlar. İlk öğün sıcak bir
çorbadır. Çorbalar kaselere doldurulur ve ellerine de derviş kaşıkları denilen
sapları çok uzun kaşıklar verilir çorbayı içmeleri için. Uzun saplı kaşıkları
ağızlarına götürmeye çalışan insanlar bir türlü kaşıkları ağızlarına götürmeyi
beceremezler. Sofradan da aç kalkarlar.
Derviş başka bir grubu
yemeğe davet eder. Onlara da kıymetli tabaklar, leziz yemekler ve yemeleri için
de aynı çok uzun saplı derviş kaşıkları verilir. İlk öğün yine çorbadır. Onlar
sofradan tok kalkarlar. Çünkü onlar bu kaşıklarla kendilerinden önce
karşılarındakileri ve yanlarındakileri beslemişlerdir.