Öne Çıkan Yayın

Eğer...

Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü ve bunun sebebini senden bildikleri zaman sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybet...

10 Temmuz 2010 Cumartesi

ÇANAKKALE: KAL’A-YI SULTANİYYE Mart 2007

“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
M. Kemal ATATÜRK


Çanakkale adı
Fatih Sultan Mehmed'in kurduğu şehir


Çanakkale boğazından geçişi kontrol altına almak isteyen Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethinden 10 yıl sonra Kal'a-yı Sultaniyye adında bir kale yaptırdı. 18. asrın ortalarında ipekçilik ve çanak-çömlek imalatı ile şöhret buldu. Artık Kal'a-i Sultaniyye yerine Çanak-Kal'ası adı kullanılmaya başlanmıştı. Zamanla bu isim Çanakkale'ye dönüştü.

Fatih, Kal'a-yı Sultaniyye'nin karşısına Rumeli tarafına bir başka kale daha yaptırmıştı. Ona da Kilîdü'l-bahr (Kilitbahir, deniz kilidi) adını vermişlerdi. IV. Mehmed zamanında Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa Çanakkale Boğazı'na Fatih'in yaptırdığı kalelerin biraz daha güneyine iki kale daha yaptırdı. Rumeli kıyısındakine Seddülbahir (Deniz seddi, engeli), Anadolu yakasındakine ise Kumkale adı verildi.

Bugünkü Türkiye’ nin temeli 1915 yılında Çanakkale’de atıldı. Bu büyük başlangıç, o günlerde ölerek bugünlere hayat verenler sayesinde gerçekleşti.

Millet dediğimizde coğrafyadan, tarihten, kültürden, dilden, dinden ve bunların birliğinden söz ediyoruz. Bugünkü Türkiye’ yi var eden onun geçmişi ve kendisi. Bundan tam 92 yıl önce bizden çok bakımdan üstün Müttefik kuvvetlerini Batının tam kenarında Çanakkale’ de durdurduk. Bugün o topraklarda pek çoğunun mezarı bile olmayan 250 bin şehit yatıyor. Bu büyük kayıplara rağmen sonuç itibariyle bir dizi hayati kazanç söz konusudur.

Çanakkale muharebelerinin tartışmasız en önemli sonucu, Türklerin çoğunlukla bulundukları bölgeyi korumuş olmasıdır. Bugünkü Türkiye’nin ve milletin var oluş sebebi buradadır. Çanakkale’nin tüm millete verdiği güven Kurtuluş Savaşının başarıyla sonuçlandırılmasını sağladı.

Bu muharebelerin en önemli miraslarından biri de Türklerin sergilediği muazzam direnç ve gösterdiği inanılmaz performanstır. Çanakkale ruhu dediğimizde işte tam olarak budur. Bugün Cumhuriyet kuşağı olarak adlandırılan insanlarda millet olmanın heyecanı ve köklü bir millet geleneğinin asaleti yanyanaydı. Geçmişlerine ve kendilerine güveniyorlardı ve gelecekten umutluydular. Bu umudun kaynağı ise“ Çanakkale” idi.

Ancak önemli olan bu kazançları korumak, kollamak, geleceğe intikalini sağlamaktır. Gelecek nesillere Gelibolu yamaçlarından Necmettin Halil Onan söyle seslenir:

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğuldu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Ne işleri vardı Çanakkale’de?


Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığımız İngiliz ve Fransız orduları, müttefikleri Rusya’ya Akdeniz yolunu açmaya çalışıyordu. Böylece Rusya’ya yardım gidecekti. Bunun için önce Çanakkale, sonra İstanbul Boğazı’nın açılması gerekiyordu. Bu amaca ulaşmak için İngiliz sömürgesi olan Avustralya ve Yeni Zelanda’dan, yani dünyanın öbür ucundan Çanakkale’ye on binlerce asker sevk ettiler. Orası ne yazık ki hepsinin mezarı oldu.Mustafa Kemal Atatürk 1934 yılında onlara şöyle seslendi:‘Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuştur.’

Bu sözleri tarihte ancak büyük adamlar söyleyebilirdi. Belki de Çanakkale yüzyılın son centilmen savaşıydı. Onlara göre düşman cephede iken düşmandı; kurtarılmayı bekleyen bir acziyet içinde iken ve esir alınmışsa artık misafirdir. Çünkü insandır. Savaş cephe dışında değil, cephede yapılır.

Çanakkale Zaferinden bu milletin öğreneceği, kendisine çıkaracağı şüphesiz çok ders vardır. Bugün adına takım ruhu denilen çeşitli eğitimlerle çalışanlarını ortak bir amaç etrafında toplamaya çalışan, hadi takım olalım diyen şirketlerin ya da çalışanların aslında belki de gözlerini çok uzağa dikmemeleri gerekir. Takım ruhu aslında bu milletin geçmişinde, topraklarında gizlidir.

Takım ruhu, takımı oluşturan tüm bireylerin takımın amacı yönünde bütünleşmeleri ve birlikte hareket etmeleri sonucunda takımda ben imajı yerine biz imajının oluşmasıdır.
Takım ruhu her şeyden önce bir his'tir. Bu his takıma ait olmayı ve takımı benimsemeyi gerektirir. Dolayısıyla takım ruhu anlayışına ulaşmış bireyler; sevgi, saygı, anlayış, yardımlaşma ve aitlik gibi duygularla takım ruhunu güçlendirir. Kişilerin başarısı takım ruhunda kendini bulur, her başarılı olan kişi takımda bulunan diğer kişiler tarafından takdir edilir ve onun başarısıyla gurur duyulur. Takımda bulunan herkes birbirini tamamlar ve bir bütünlük oluşturulur. Bütünlüğün oluşması başarıya yol açar, başarının altında yatan sır takım ruhunun oluşmasına bağlanır.

Takım çalışmasında her şey liderden beklenmez, takımda yer alan herkes kendi üzerine düşen ve kendisine verilen sorumluluğu veya görevi itina ile yerine getirir. Kaçamaklar yapılmaz ve başkalarının üzerinden kazanma düşünülmez. Takım ruhu anlayışına bir şablon gibi oturan “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir” sözü unutulmaz.Dünün insanları vatanları için bir şeyler yapmaları gerektiğinde gerek Çanakkale'de gerekse Kurtuluş Savaşı'nda üstlerine düşeni yaptılar ve vatanları için canlarını bile gözlerini kırpmadan verdiler. Atatürk, Çanakkale'de savaşanları anlatırken şöyle diyor: "Karşılıklı siperlerimiz arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak... Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen şehit düşüyor, ikinciler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya sayan bir tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur bile göstermiyor, sarsılmak yok... Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur."Dünün insanları çoktan öldü. Kimisi okumuş aydın insanlardı, kimisi adını bile yazamazdı... Ama hepsinin içinde bu ruh vardı. Hepsi ellerinden geleni yaptılar ve görevlerini yapmış olmanın huzuruyla bu vatanı bizlere bıraktılar. Çoğunun mezarı bile yok... Şehit düştüler...

Onlar vazifelerini yaptılar. Şimdi sıra bizde… Gelecek nesillere daha güzel bir ülke bırakabilmek, elimizden geleni yapmak, vazifemiz her ne ise onu en iyi şekilde yapmaya çalışmak ve bu Çanakkale ruhunu hayatımızın her anına taşımak artık borcumuz değil mi?