Öne Çıkan Yayın

Eğer...

Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü ve bunun sebebini senden bildikleri zaman sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybet...

10 Temmuz 2010 Cumartesi

GEÇMİŞLE GELECEK ARASINDA… Ocak 2007


Bir dönem bitip, yeni bir dönem başlıyor. Her yılbaşı yeni bir yolculuk, geçmişle gelecek arasında kurulan bir köprüdür. Dünün, bugünün ve yarınının eşit ağırlıklarla büyüteç altına alınması, duruma farklı bir gözle bakabilmek, olumlu yönleri takdir edebilmek ve o durumun özelliklerinden geleceğin nasıl şekilleneceğini öngörebilmek için bir fırsattır.
“İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.” der Yunus Emre ve gerçek bilginin kendini bilmekten geçtiğini özetler. Bir başka büyük düşünür Sokrates de asırlar öncesi aynı gerçeğe ışık tutar ve “nosce te ipsum” yani “kendini bil” düşüncesini vurgular; öyle ki meşhur Delphoi tapınağı davetlilerini “gnothi seauton” (kendini bil) emrinin yazıldığı Apollon sunağı ile karşılar.

Kendini bilmek neden bu kadar önemlidir? Düşünülen odur ki kendinden habersiz bireyler çevresinden de habersizdir. Çevresinden habersiz bireyler bir şeyleri kaybetmeye mahkumdur. Ama habersiz olduğu için kaybettiği şeylerin de zamanında farkında ol(a)mayacaktır. İşletmeleri de bir birey ya da yaşayan bir organizma olarak tarif edersek, işletmeler için de kendini bilmek hayati önem taşımaktadır.

Kendini ve çevresini bilmek isteyen bir işletme ne yapmalıdır? Bu konuda yapması gereken ilk iş durum analizi yapmasıdır. Durum analizi SWOT olarak da bilinir. Strengths, Weaknesses, Opportunities, Threats kelimelerinin baş harflerinden oluşur.

SWOT’ ta S ve W işletmenin güçlü ve zayıf olduğu noktaları, O ve T de fırsatları ve tehditleri ifade etmektedir. SWOT’ta işletmenin güçlü ve zayıf olduğu taraflar belirlenirken, dış çevrenin etkisiyle ortaya çıkan fırsat ve tehditler de incelenmektedir. Güçlü ve zayıf yönler iç çevre faktörlerini; fırsat ve tehditler ise dış çevre faktörlerini oluşturmaktadır.

SWOT analizi yapılırken dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Öncelikle iç ve dış faktör analizi yapılırken işletmenin neleri iyi yaptığı (S); neleri geliştirmesi gerektiği(W) belirlenmelidir. Burada önemli olan objektif olabilmektir. “Ne ise o” bu çalışmanın genel prensibidir. Hatalar, kusurlar göz ardı edilmemeli; güçlü yanlar da abartılmaksızın belirlenmeli; işletmenin tam bir karakter analizi yapılmalıdır. Burada başkalarını kandırmaya çalışan işletmeler göreceklerdir ki, sadece kendilerini kandırmışlar. Fırsatlar(O) belirlenirken de çevremizde neler olup bitiyor ve biz bu gelişmelerden ne şekilde faydalanabiliriz sorusuna cevap aranmalıdır. Tehditlerin(T) belirlenmesinde de işletmeyi şu an tehdit eden konular ve gelecekte tehdit edebilecek politik,ekonomik,sosyo-kültürel ve teknolojik gelişmeler göz önünde bulundurulmalıdır. Yönetimin bilgisi, tecrübesi ve sezgileri sonucunda saptanan başlıklar "kontrol edilebilir-edilemez", "üstünlük-zayıflık", "fırsat-tehdit" şeklinde sınıflandırılır. Her konunun eşit derecede öneme sahip olmadığı açıktır. Bazı konular diğerlerinden daha fazla hassastırlar.
Geçen yüzyılın başarılı şirketlerine baktığımızda dört temel özellik görüyoruz. Birincisi büyük olmaları. İkincisi uzmanlığa dayalı iş bölümü. Üçüncüsü sarsılmaz bir hiyerarşi ve sıkı kontrol mekanizmaları. Bugünlerde yapılan araştırmalar ise başarılı şirketlerin sahip olduğu başka niteliklere işaret ediyor. İlk dikkat çeken hız. İkincisi hızlı giderken dağılmamak için esneklik. Üçüncüsü entegre bilgi sistemleri. Ve dördüncüsü tabii ki yaratıcılık ve yenilikçilik. H.E.E.Y.O diyebilen Hızlı, Esnek, Entegre, Yaratıcı Organizasyonlar öne geçiyor.
Bu, olayları beklemeye alan, sürüncemede bırakan anlayışın bittiğini gösteriyor. Bugün, perde açılırken senaryo değiştirmeye hazır olacak esnekliği göstermek gerekmektedir. Değişen koşullara uygun kararları vermek ve değişime yönelmek güç işaretidir. Yaptığımız işleri sürekli gözden geçirmek, geliştirmek, değiştirmek, gerekli ise farklılaştırmak ve bunu sürekli kılmak gerekir.

Hedeflerini bu yıl gerçekleştirme beklentisi içinde olan şirketlerin kendilerini başarıya götürecek yeni iş alışkanlıkları geliştirmeleri ve yeniden yapılanmaları gerekiyor. Bir dönem çok moda olan günü yakalamak artık nostaljik bir deyim. Bu durum kaçınılmaz olarak farklı bir düşünce tarzını, bakış açısını, yeni çalışma davranışlarını ve bu değişimin yaratacağı streslerle farklı ve etkili bir biçimde mücadele etmeyi zorunlu kılıyor. Yapılması gereken, farklı düşünmek ve önümüzdeki farklı dünyayı görebilmektir.

Bunun için geleceği bu günden yaratacak olan çalışanlara büyük bir görev düşmektedir. O zaman her düzeydeki şirket çalışanı kendisine, JF. Kennedy seçim kampanyasında sorduğu “Biz değilsek kim? Şimdi değilse ne zaman?” sorusunu sorarak sorumluluk almalı ve “ üzerine düşeni” yapmalıdır.


2007 yılının, gönülden gelen bir çabayla, yaptığı işin lideri ve sürükleyicisi olan iyimser, yapıcı ve olumlu düşünenlerin yarını yakalayacağı bir yıl olması temennisiyle…